32,3341$% 0.25
35,0638€% -0.22
40,8844£% -0.35
2.280,43%0,14
3.953,00%-0,70
2284936฿%1.61455
01 Şubat 2023 Çarşamba
Depremlerin ardında acı gerçek! 500 bina incelendi...
Üniversite sınav tarihi açıklandı mı? YKS sınavı ne zaman, hangi tarihte yapılacak? TYT-AYT-YDT sınav tarihleri…
Cephanelik gibi TIR: Silah yapımında kullanılan 2 bin 420 parça malzeme ele geçirildi
ENERJİNİZİ YÜKSELTİN, HAYATINIZ DEĞİŞSİN!
Ekonomi Analizi
Sesiyle yine yıktı geçti! Serenay Sarıkaya yorumuyla "Benim Dünyam"
Çocukların sağlıklı gelişim göstermesi açısından, çocuğun ihtiyacına yönelik bedensel ve duygusal ilgi ve iletişimi ailesi tarafından karşılanmalıdır.
Çocuğun sağlıklı psikolojiye sahip olması çocuğun güven duygusunun tamamlanması ve sağlıklı bir öğrenme ile gelişim basamaklarını tamamlamasına olanak sağlar.
Gelişim yaşına göre uygun oyunu oynaması, ailesi ile olan ilişkisi, ailesi ve sosyal çevresi ile uyumlu vakit geçirmesi ve olumlu iletişimi çocuğun psikolojik gelişimi açısından önemlidir.
Tüm gelişim basamakları göz önüne alındığı zaman ortaya çıkan herhangi bir tekleme çocuğun psikolojik sorunlarını dönemsel olarak yansıtmasına sebep olabilir.
Çocuk yaşını tamamladıktan sonra sırasıyla kendi farkındalığını oluşturduğuna dair basamaklar birbirini takip eder. Zihinsel gelişim süreci etkisini göstermeye başlar.
Çocuğun 5-6 yaşı itibari ile daha karmaşık işlemler ile ilgilenmesi görülmeye başlar.
Kuralların farkında olma-kurallara uyum sağlamak, ters giden bir durumda sorun çözme becerisi geliştiriyor olmak, kendini ve çevresindekileri daha fazla kontrol edebilmek gibi özellikleri çocuğun 5-6 yaşı itibariyle kendini göstermeye başlar.
Çocukluk dönemi sorunları, öğrenmede güçlük, duyusal kontrol problemi, otizm, dil konuşma problemleri, içe kapanma, hiperaktivite, alt ıslatma, davranış bozuklukları gibi durumlar şeklinde gözlemlenebilir.
Ebeveyn ve öğretmenler çocuklarda aşağıdaki belirtileri gözlemledikleri durumlarda bir uzmana başvurabilirler.
Çocuğun sizi endişelendiren davranışları mevcutsa ters giden bir şeyler olduğunu düşünüyorsanız, durumu görmezden gelmeyin, üstüne gitmeyin. Çocukla iletişim kurmaya çalışın, bakım veren kişi çocuk ile yapıcı bir iletişime yönelebilir ve çocuğu anlamaya çalışabilir. Çocuğa sorumlulukları ile ilgili baskı kurmayın, çocuğun yeteneklerini, ilgi alanlarını gözlemleyin ve ilgilendiği aktiviteleri-etkinlikleri fark etmeye anlamaya çalışın. Uzman psikoloğa başvurmak konusunda geri durmayın, geç kalmadan erken müdahale ile sorunu çözmeye odaklanın.
Uzman Psikolog / Nöropsikolog Büşra Karadağ
Kişilik, genetik faktörlerin etkisi ile oluşmasının yanı sıra çocukluk ve gençlik dönemlerinin sosyal etkisini de taşır.
Narsistik kişilik bozukluğu özellikleri açısından, bireyin empati duyma konusunda eksik olması, benmerkezli tavırlar sergilemesi, bireyin kendine verdiği önemin diğer bireylere kıyasla çok daha fazla ve ön planda olması akla geliyor. Narsistik kişilik bozukluğu olan birey, kendini dış dünyaya karşı her alanda yeterli ve oldukça güçlü göstermektedir. Buna uygun davranışlar sergileyerek kendini ispatlarken arka planda kendine verdiği değer kırılgan olabilir ve birey kendisini yetersiz hissedebilir.
Narsistik kişilik bozukluğu ergenlik – erken yetişkinlik dönemlerinde ortaya çıkarak bireyin ilişkide olduğu insanların hayatını olumsuz anlamda etkileyebiliyor.
Narsist sözcüğünün kökeni Yunan mitolojisine kadar uzanır. Mitolojide bu hikaye özetle şöyle anlatılır… ‘Narcissus’, kendisini o kadar çok beğenmektedir ki bir gün bir su birikintisindeki yansımasına bakarken kendisine olan hayranlığından eriyerek yok olur. Narcissus’un yok olduğu yerde latince adı narcissus olan bir nergis çiçeği belirir.
Narsisizm alanındaki çalışmalarıyla öne çıkan ABD’li psikolog W. Keith Campbell, narsisizmi şişirilmiş bir benlik imajı olarak tanımlar.
Narsizmin erkeklerde daha sık görülüyor, vakaların %75’ini erkekler oluşturmaktadır.
Aslında kendisiyle baş başayken kendisini yetersiz görebilir, güvensizlik hissi yaşayabilir.
Çevrenizde bu kriterleri karşılayan bir yakınınız olduğunu düşünüyorsanız onun bir uzmana başvurması konusunda destek görmesini sağlayabilirsiniz. Uzman kişilik testleri ile destekleyerek gerekli görüşmeleri sağlayıp, duygu durumu dengelenmesi hususunda tedavi için uygun bir yol izleyecektir.
Evlilik, köklerden gelen değerler ile ailelerin bir araya geldiği yeni bir aile kurma amacı güden değerli bir olgudur.
Peki nasıl sağlanır? İki kişinin birbirine duyduğu aşk, sevgi ve saygı duyguları ile iki kişinin bağlılık güçlülüğü barındırması, sağlıklı iletişimi, birbirine karşı öz verisi ve tutumlarındaki istikrarlı olumlu davranışlar ile sağlıklı bir ilişki ve evlilik süreci sağlanır.
Evlilikle buluşan ayrı kültürel yapılanmaya sahip ailelerin bir araya gelmesi köklerden getirilen değerlerin çatışması gibi sebepler süreç içinde evlilik öncesi buhrana sebep olabilir.
Çok zaman çiftler düğün öncesi, evleneceğim kişi gerçekten bu kişi mi? Hayalimdeki doğru kişiyi buldum mu? Doğru kararı veriyor muyum? gibi soruları kendilerine sorarlar.
Bu tür soruların akla geliyor olması evlilik hakkında olumlu veya olumsuz bir sonuca varmak için bizlere fikir vermez.
Herkesin önceden getirdiği bir takım alışkanlıkları, gelenek ve değer yargıları veya kalıp davranışları vardır. Bunun senkronizasyonunu sağlayabilmek veya nelerden feragat edeceğine karar vermek çiftlerin olumlu iletişim sürdürebilmelerinden geçiyor. Çiftler bu süreçte birbirini anlamaya çalışmalı ve düşüncelerini doğru bir dil kullanarak anlatmaya çalışmalıdır.
Ailesinin çocuğu rolündeki bireyin eş olacağı kişiye karşı yetişkin dili ile sorumluluk alıyor oluşu bu süreç içinde çatışmanın bir sebebi olabiliyor. Ailesi direktif veren bir genç yetişkin ailesinden gördüğü koruyucu tavır ve eşine karşı geliştirdiği korumacı tavır arasındaki dengeyi kurduğu ve iletişimi sağlıklı yönetebildiği takdirde sorunların çoğunlukla önüne geçmiş oluyor.
Aileye verilecek ben çocuk değilim mesajı veya eş adayına gösterilebilen istikrarlı sert davranışlar ile denge kurulamayabiliyor ve eş adayı için ideal eş adayı mı sorusu ile hayal kırıklığı yaşatabiliyor.
Süreci sakin ve durumun farkında olarak yönetebilmek ileriye yönelik oluşabilecek problemlerinde önüne geçmeyi sağlarken süreç içinde olumsuz davranışlar geliştirmek evlilik temelinin soru işaretleri ile oluşmasına da sebebiyet verebiliyor.
Evlilik oluşumu süreci sorunlu olmak zorunda değil, önemli olanın değerlendirilmesi ve doğru iletişimi geliştirebilmek pozitif tutum geliştirmeye ve doğru karar yönünde ideal olduğu düşüncesini geliştirmeye fayda sağlayabiliyor. Flört döneminin pozitif ve heyecanlı yapısı içinde konuşulması gereken konular ihmal edilmediği ve çiftin dürüst ve anlaşılır aynı zamanda anlayışlı bir şekilde iletişim geliştirmesi sürece oldukça fayda sağlayabiliyor.
Evlilik, ekonomik idare, çocuk yetiştirmek, değer yargıları, benzerlikler ve farklılıklar ile senkronize bir arada olma halini gerçekleştirmektir.
Bu anlamda çiftin evlilikten beklentilerini dile getirebilecekleri ve olabilecek kaygıları ile başa çıkma becerilerini geliştirmek ve görüşebilmek adına bir uzmandan destek alması da değerlendirilmelidir.
Evlilik, köklerden gelen değerler ile ailelerin bir araya geldiği yeni bir aile kurma amacı güden değerli bir olgudur.
Peki nasıl sağlanır? İki kişinin birbirine duyduğu aşk, sevgi ve saygı duyguları ile iki kişinin bağlılık güçlülüğü barındırması, sağlıklı iletişimi, birbirine karşı öz verisi ve tutumlarındaki istikrarlı olumlu davranışlar ile sağlıklı bir ilişki ve evlilik süreci sağlanır.
Evlilikle buluşan ayrı kültürel yapılanmaya sahip ailelerin bir araya gelmesi köklerden getirilen değerlerin çatışması gibi sebepler süreç içinde evlilik öncesi buhrana sebep olabilir.
Çok zaman çiftler düğün öncesi, evleneceğim kişi gerçekten bu kişi mi? Hayalimdeki doğru kişiyi buldum mu? Doğru kararı veriyor muyum? gibi soruları kendilerine sorarlar.
Bu tür soruların akla geliyor olması evlilik hakkında olumlu veya olumsuz bir sonuca varmak için bizlere fikir vermez.
Herkesin önceden getirdiği bir takım alışkanlıkları, gelenek ve değer yargıları veya kalıp davranışları vardır. Bunun senkronizasyonunu sağlayabilmek veya nelerden feragat edeceğine karar vermek çiftlerin olumlu iletişim sürdürebilmelerinden geçiyor. Çiftler bu süreçte birbirini anlamaya çalışmalı ve düşüncelerini doğru bir dil kullanarak anlatmaya çalışmalıdır.
Ailesinin çocuğu rolündeki bireyin eş olacağı kişiye karşı yetişkin dili ile sorumluluk alıyor oluşu bu süreç içinde çatışmanın bir sebebi olabiliyor. Ailesi direktif veren bir genç yetişkin ailesinden gördüğü koruyucu tavır ve eşine karşı geliştirdiği korumacı tavır arasındaki dengeyi kurduğu ve iletişimi sağlıklı yönetebildiği takdirde sorunların çoğunlukla önüne geçmiş oluyor.
Aileye verilecek ben çocuk değilim mesajı veya eş adayına gösterilebilen istikrarlı sert davranışlar ile denge kurulamayabiliyor ve eş adayı için ideal eş adayı mı sorusu ile hayal kırıklığı yaşatabiliyor.
Süreci sakin ve durumun farkında olarak yönetebilmek ileriye yönelik oluşabilecek problemlerinde önüne geçmeyi sağlarken süreç içinde olumsuz davranışlar geliştirmek evlilik temelinin soru işaretleri ile oluşmasına da sebebiyet verebiliyor.
Evlilik oluşumu süreci sorunlu olmak zorunda değil, önemli olanın değerlendirilmesi ve doğru iletişimi geliştirebilmek pozitif tutum geliştirmeye ve doğru karar yönünde ideal olduğu düşüncesini geliştirmeye fayda sağlayabiliyor. Flört döneminin pozitif ve heyecanlı yapısı içinde konuşulması gereken konular ihmal edilmediği ve çiftin dürüst ve anlaşılır aynı zamanda anlayışlı bir şekilde iletişim geliştirmesi sürece oldukça fayda sağlayabiliyor.
Evlilik, ekonomik idare, çocuk yetiştirmek, değer yargıları, benzerlikler ve farklılıklar ile senkronize bir arada olma halini gerçekleştirmektir.
Bu anlamda çiftin evlilikten beklentilerini dile getirebilecekleri ve olabilecek kaygıları ile başa çıkma becerilerini geliştirmek ve görüşebilmek adına bir uzmandan destek alması da değerlendirilmelidir.
Aşkın insan temelli bir duygu olduğu üzerine asırlardır düşünülür fakat aşk hiçbir sıfata indirgenemez.
Nedir aşkın nörobiyolojisi?
Aşk, insan beynindeki ödül sistemini uyarır. Tıpkı bağımlılık yapan bir maddenin kullanımında olduğu gibi ödül sisteminin uyarılması da insan için büyük bir sevinç ve mutluluk duygusunu uyandırır. Aşk duygusu hisseden bir insanın beyninde dopamin düzeyi artar, dopamin nörotransmitteri haz alma duyusunu desteklediği için aşık kişi dopamin artışı ile müthiş bir olumlu etki hisseder. Aşk duygusu aynı zamanda seratonin nörotransmitteri düzeyini de düşürür, seratonin nörotransmitteri düzeyinin düşüklüğünü obsesif bozuklukta da görürüz bu durum, aşığın aşık olduğu ötekine karşı zaafının, aşık kişinin sürekli aşık olduğu ötekini düşünmesinin sebebini nörobiyolojik anlamda açıklamaya yardımcı olur.
İki önemli hormon olan oksitosin ve vazopressin de aşık olunca salgılanır, oksitosin hormonu denilince kadınlardaki fizyolojik süreçlerin gelişimi ve değişimi akla gelse de bu ikili aşık için bağlılık ve duygusal birliktelik serüvenini destekleyen hormonlardır. Dokunma, sarılma gibi duygusal içerikli temaslar oksitosin ve vazopressin hormonlarının salınımını destekler.
Sadece cinsel çekim var mıdır?
Kadınlarda östrojen ve erkeklerde testesteron salınımı cinsel çekim duygusu yaratır. Tek başına ve tek seferlik haz ile cinsel ilişki de mümkündür, cinsel ilişki biyolojik olarak bedeni ve beyindeki bölgeleri etkiler ve pozitif duygu durumu yaratır fakat bu durumda kişiye odaklanma yoktur, kişiye yönelik istek ve heyecan, kişilerin birbirini arzulaması devam etmeyecektir.
Romantik aşk nedir?
Tüm bu bahsettiğim nörobiyolojik süreçleri yaşayan ve olumlu duyguları hisseden bir kişinin romantik aşık olduğunu düşünürüz. Hissedilen duyguların farklılığı ile biyolojik süreç birbirini etkiler. Düşük düzeyde seratonin nörotransmitteri gözlemlediğimiz aşığın, aşık olduğu ötekini tutkuyla düşünmesi ile sarılmanın yarattığı oksitosin salınımı ile huzurlu hisseden bir kişi romantik aşk için örnek gösterilebilir.
Sonsuz aşk var mıdır?
Evet, devam ediyor ve olgun bir ilişki sürdürülüyor ise burada kişilerin birbirlerinin eksikliklerini eksik olarak görmediği ve birbirlerini olduğu gibi kabul ettiği bir durum söz konusudur duruma oksitosin ve vazopressin hormonlarının yüksekliği eşlik eder.
Aşk biter mi?
Evet bitebilir.
Aşk alevlenip bitebilir, aşkın bittiği yerde tüm bu hipotalamik süreç de biter, oksitosin ve vazopressin hormonal seviyesinde azalma görünür, tutku ile düşünceler yoktur.
Aşk tek taraflı bitirildiği zaman ne olur?
Burada aşkın beyinde, bağımlılık yapan maddeler ile aynı bölgeyi uyardığını söylemiştim. Bu şekilde bitiş gösteren aşk için aşık birey madde bağımlısı bir kişinin maddeden uzak kalma süreci ile ilintili bir durum gösterir.
Sadece insanlar mı aşık olur?
Yapılan araştırmalar hayvanlar üzerinde farelerin, oksitosin ve vazopressin hormonlarının bulunduğunu göstermektedir. Ömrünü tek eşli geçirmekte olan fareler için yüksek düzeyde oksitosin ve vazopressin hormonu bulunduğunu söylemek mümkündür. Eş birliktelik göstermeyen rastgele çiftleşme gerçekleştiren dağ fareleri için ise oksitosin ve vazopressin hormonlarının hiç bulunmadığını söylemek mümkündür.
Bu küçük araştırmanın sonucu bizler için sadece insanlar mı aşık olur sorusunu cevaplamak için yeterli değildir.
Uzman Psikolog / Nöropsikolog Büşra Karadağ
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.